Freddie ve Müslüm bir gün vizyona girer..

Screen-Shot-2018-08-09-at-12.56.24-PM

Geçtiğimiz günlerde Türkiye vizyonu ilginç bir tesadüfe sahne oldu ve yılın en merak edilen iki müzisyen biyografisi, “Bohemian Rhapsody” ve “Müslüm Baba” aynı dönemde seyirciyle buluştu. Elbette bunun arkasındaki dağıtım dinamiklerini bilmesek de özellikle Türkiye seyircisinin filmlerde yaratılan sanatçı temsillerini ele almak bağlamında verimli bir inceleme alanı sunduğu kesin. Hiç kuşkusuz, her iki film de estetik anlayış ve hikaye biçimi olarak birbirinden ayrılmakta.

Queen’in solisti efsanevi Freddie Mercury’nin hayatını konu alan “Bohemian Rhapsody” tantanalı yetmişli ve seksenli yılların rock müzik tarihinde konumlanırken, “Müslüm” Türkiye seyircisinin büyük bir çoğunluğunun bizzat yaşadığı, hatta sosyal bir figür olarak özdeşleşim kurabileceği kültürel temsilleri ve toplumsal travmaları perdeye taşımakta.

Bohemian Rhapsody uluslararası boyutta ciddi seyirci rakamlarına ulaşsa da, eleştirmenlerce yüzeysel, klişe bir biyografisinin ötesine geçemeyişi ve Mercury’le ilgili kimi tarihsel gerçekleri yanlış ele alması sebebiyle beğenilmediğini söylemek doğru olacaktır. Hakikaten de filmin Queen’i ve Freddie Mercury’nin hayatına aşina olmayan bir kitle için, adeta canlandırma estetiğine sahip bir tanıtım filmi gibi grubun kariyerindeki dönem noktalarına, en çok sevilen şarkılarının nasıl ortaya çıktığına dair kronolojik, kolay takip edilen bir anlatı ortaya koyuyor. “Gerçekliğe uygunluk” ifadesini ilk akla gelen biçimiyle, konu edilen figürlerin ve temsillerin görsel benzerlikleri göz önünde bulundurularak seyirciye aktarmaya çalışan bir film. Başta Rami Malek olmak üzere, diğer grup üyelerinin özellikle konser sekansları bu açıdan değerlendirildiğinde etkileyici “performanslar” sunduğunu söylemek gerek. Freddie Mercury bir ana karakter olarak, güçlü ya da zayıf yönlere sahip bir insan mertebesine erişmeyi kesinlikle beceremiyor; herhangi bir motivasyon ya da içgüdü izlenimi oluşturamadan kurulmuş bir oyuncak bebek gibi senaryoyu takip ediyor yalnızca. Görsel ve plastik düzlemde, tüm o parıltılı, şatafatlı kostümleri ve elbette Malek’in iyi çalışılmış postürünü ve dans figürleri sayesinde bir tür “frontman” temsili ortaya konuyor ama ne yazık ki film anlatısı içinde iki boyutlu kalmaktan öteye gidemiyor: Bohemian Rhapsody’nin Freddie’si bir şovmen, performans sanatçısı, moda ikonu ama kesinlikle bir karakter değil.

Öte yandan, bambaşka bir temsil rejimi içinde farklı bir müzisyen figürüyle karşı karşıya bırakıyor “Müslüm Baba” bizi. Türkiye toplumunun geçmişteki kültürel dinamikleri içinde arabesk müzik ve varoş temsilleri için kilit bir sanatçı olan Müslüm, bir sanatçıdan çok geçmişte yaşadığı travmalarla başa çıkmaya çalışan, problemli bir ruh durumundan muzdarip bir “adam” olarak çıkıyor karşımıza.  Ele aldığımız her iki yapım da ana akım sinema içinde değerlendirilmeye uygun ama özellikle Müslüm nezdinde Türk sinemasının semptomatik yönleri oldukça yoğun bir şekilde göze çarpıyor. Özellikle geçmiş dönemleri yeniden inşa eden biyografik filmlerde mizansene büyük bütçeler ayrılması anlaşılır bir durum ancak Müslüm Baba bu kullanımı estetik bir gösterişe dönüştürüyor ve filmin başarısının prodüksiyon maliyetiyle paralel olduğuna dair inanışın en yeni örneğini karşılık geliyor böylece. Konu edilen dönemin her ne kadar görsellikle abartılı bir biçimde altı çizilse de sosyokültürel yönden Müslüm’ün özdeşleştiği “arabesk” müzik türünün kökeniyle ilgili en ufak bir ipucu mevcut değil anlatı içinde. Birçok sekansta ekrana taşındığı şekilde, o dönemde yaşayan gençlerin neden çılgınlar gibi Müslüm’ün peşinden koştuğunu ya da Türk müzik piyasasındaki meydana gelen paradigma değişimlerini açıklama gereği duymuyor film. Ait olduğu kültürel temsilden koparılan ve böylelikle bir açıdan müzisyen yönü tasviye edilen Müslüm, yaşadığı travmaların şekillendirdiği çilekeş bir evliyaya dönüşüyor beyazperdede. Arabesk kültürüyle uzaktan yakından ilgisi olmayan seyirci bile, tasavvuf düşüncenin etrafındaki kucaklayıcı söylemle filmi benimsiyor; varoş kesimin bayrağını taşıyan Müslüm, orta – üst sınıf entelektüel sınıfın da “baba”sı oluveriyor böylelikle. Sahnede devleşen bir “baba” temsili ortaya konuyor belki ama  film anlatısı arabesk alt kültürü film içinde iki boyutlu kalmaktan öteye gidemiyor ne yazık ki. Müslüm  ise, yaşadığı travmaları kucaklayan bir derviş, kendisini bıçaklayan adamı affeden yüce gönüllü bir adam belki ama kesinlikle bir müzisyen değil…

resized_df3f9-9d855f7946608_muslumfilmihakkindamerakedilen10sey_original

Müslüm ve Freddie… İsimleri dahi yan yana geldiğinde uyumsuz görünen bu iki müzisyen, sinema  filmlerinde ortak bir kadere sahip aslında. Her ikisi de geniş kitleleri kolları altına almayı hedefleyen bir beyazperde düzlemine sıkışmış durumda ve etraflarında kurulan anlatısal mitler yüzünden bir türlü seslerini duyurmayı beceremiyorlar ne yazık ki…

Leave a comment