IKSV Aralık Gösterimleri: La Llorona (2019) – Jayro Bustamente

Guatamelalı yönetmen Jayro Bustamente’nin gerilim, korku ve fantastik türünün sınırlarında gezinen filmi La Llorona, sinema seyircisi olarak birçoğumuzun “kulak arkası ettiği” ses kurgusunun film içinde ne denli önemli bir role sahip olduğunu kanıtlar nitelikte bir film. Türkçeye “Ağlayan Kadın” olarak çevrilen ve Orta ile Güney Amerika’da yaygın bir halk hikayesi olan La Llorona, iki çocuğunu boğarak öldürdükten sonra kendini nehre atan, ancak sonsuza kadar çocukları için ağıt yakmaya mahkum edilen bir kadından bahseder. Yine efsaneye göre Ağlayan Kadın’ın sesini kim duyarsa bu onun kısa süre sonra öleceğine işaret etmektedir. Bustamente, bu yerel halk hikayesini ülkesinin yakın tarihini derinden sarsan soykırım gerçeğiyle birlikte nakşettiği melez bir filme imza atıyor.

Film, seksenlerde askeri darbeyle iktidara gelen ve Guatemalalı yerlilere soykırım uygulayan Efraín Ríos Mont’u kurmaca General Enrique Monteverde karakteriyle taşıyor beyazperdeye. Başlangıçta, tıpkı Mott gibi seksen küsür yaşında soykırım suçuyla mahkeme önüne çıkan Monteverde ve adeta altın bir kafeste yaşayan ailesi yaşanan trajedi karşısında tüm kayıtsızlıklarıyla boy gösteriyor ekranda. Ta ki yaşlı general, evde nereden geldiğini bir türlü anlayamadığı ve panikleyip neredeyse karısına ateş etmesine yol açan yürek parçalayıcı ağlama sesleri duyana kadar. Tıpkı Monteverde gibi seyircinin de kaynağını konumlandırmakta zorlandığı bu ses, generali takip eden hareketli kamera eşliğinde çerçevenin her bir köşesine nüfuz eder. Michel Chion’un “akusmatik ses” (son acousmatique)1 olarak adlandırdığı sese harika bir örnek teşkil eden bu ağıtın yalnızca uzamsal değil travmatik bir olayın izini taşıyan bir zaman-mekandan köken aldığını öğreniriz film ilerledikçe.

Evdeki çalışanlar, Monteverde’nin gece ağlayan bir kadın sesi duyduğunu öğrenince ölümün fazla uzaklarda olmadığını fark edip evden ayrılır. Geriye yalnızca Monteverde’nin sadık yardımcısı Valeriana kalınca o da yarım istemek için köyündekilere haber verir. Soykırımdan suçlu bulunan generalin ve ailesinin etrafındaki baskı çemberi daralırken, dışarıda devam eden gösteriler yüzünden hapsoldukları evin yüksek duvarları, evin bir yandan genişliği vurgulanırken çekimlerin daha dar kadrajlara sahip olması bu gerilimi görsel düzleme taşır.

Filmdeki tırmanan filmin bir başka kaynağı da eve gelen ve giderek artan yakarışlardan ayrı düşünemediğimiz yeni hizmetçi Alma’dan başkası değildir. Filmin belki de en büyük başarısı Alma’nın yalnızca Monteverde’yi değil onun işlediği suçlar karşısında sessiz kalan, gerçekleri yok sayan diğer aile üyelerini de kuşatan bir gerilim ve korku unsuru olarak kullanılmasında yattığını söylemek mümkün. Alma’nın gelişiyle su motifi de görsel düzlemde önemli bir yere sahip olmaya başlar. Yönetmenin oldukça dengeli oranlara anlatının içine serpiştirdiği hıçkırık sesleri, evin içine sızan sular giderek ana hatlarını seçebildiğimiz tutarlı bir intikam öyküsüne dönüşür böylelikle.

Soykırım, insanlık suçu gibi vahşetlerin bile cezasız kaldığı günümüz gerçekliğinde, fantastik türünün anlatı olanaklarına başvurma fikrinin La Llorona‘da oldukça sarsıcı ve etkili temsiller doğurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yine de fantastik türün merceğini yaşanmış trajedilere doğrultmak, söz konusu trajedinin kurbanlarıyla seyircinin arasına sembolik bir mesafe ortaya çıkmasına ve bilinçsizce de olsa, Monteverde’nin ailesinde en çarpıcı örneğini gördüğümüz türde bir kayıtsızlık haline yol açabilir. Fantastik ve politiği bir araya getiren bir sinema, metaforların ardında yatan yıkıcı gücü hiçbir zaman göz ardı etmemelidir.

  1. Akusmatik ses, belirli bir özneyle ilişkilendirelemeyen ve kaynağı belirsiz sese verilen addır.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s